7 Haziran 2012 Perşembe

Ölümü Yaşamak

   İnsanlar, bir gün öleceği gerçeğini unutmuş halde yaşıyorlar, tabii yaşamak denirse. Sonsuza kadar yaşayacağımızı düşünerek farkında olmadan aldanıyoruz dünyaya.
   Her akşam, sorsak sabaha kadar yaşayacağımızın bir garantisini veremeyiz ama kurarız yine de çalar saatin alarmını. Azrail’in her an kapımızı çalabileceğini düşünmeden, planlar yapıyoruz durmadan. Ve düştüğümüz en büyük gaflet, hayallerimizi fırsat varken yaşamayıp ertelerken, o hayalleri hiç yaşayamama riskini almak.
   Allah bilir, belki bu yazının sonunu getiremeyeceğim ben de. Onlarca kez sonuna kadar dinlediğim şarkı belki bitecek benim için. Ama bakın, hem yazıyı yazmaya hem de şarkıyı dinlemeye devam ediyorum. Hatta o şarkı bitti yenisine geçtim şimdi.
   Şimdi belki diyorsunuzdur; ”Aga sen neyin kafasını yaşıyorsun, aynı yazıda kendinle çelişiyorsun.” falan diye. Siz bunu diyene kadar diğer şarkı da bitti bu arada başka şarkıya geçtim, haberiniz olsun. :)
   Evet, oradan çelişiyor gibi görünüyor olabilirim. Ama -belki yazının temel konusu olduğu için- ölümün er ya da geç geleceği gerçeğini düşünerek, ‘ölümü yaşayarak’ yazıyorum, ya da yazmaya çalışıyorum. Becerebildiğim konusu şüpheli. ”Aga çok fark etti bak ya.” falan demeyin, farkediyor işte abi.
   Peki, ne kadar sürecek bu gerçeği unutarak yaşamamız? Bir yakınımız ölene kadar mı, bir kaza geçirene kadar mı, yoksa yaşlı bir tonton dede/nine olana kadar mı? Belki de öldüğümüzü bile tam farketmeden ani bir şekilde göçüp gideceğiz bu dünyadan, kaderimizde ne yazılı Allah’tan başka kim bilebilir?
   İnsan, hayatı yaşamaya ölümü yaşamaya başladığında başlar -eğer hayatı yaşamak için geç kalmamışsa-.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder